8 Eylül 2014 Pazartesi

Yemek ve iletişim dünyası

Yemek insanoğlunun türünün devamı için hala şart, yürürlükten kalkmadı değil mi? Geçen gün facebook'ta eskiden öğrencim şimdi meslekdaşım olan bir arkadaşım şöyle yazmış: Hayatta yemek diye birşey olduğunu bilse benim prenses dünyaya gelmezmiş! Bu yazının altına arkadaşları benzer yorumlar yazarak bebeklerinin ya da çocuklarının ne kadar zor yemek yediklerinden bahsetmişler. Aslında ben çok yiyen çocukların az yiyenlerden daha zorlayıcı bir kategori olduğunu düşünmüşümdür hep. Yemeyen çocuğa türlü oyunlar, şaklabanlıklar yaparsın da habire yemek isteyen çocuğu engellemek ve yedirmemek daha zor olsa gerek.


Geçen hafta iş sonrası ev öncesi Carrefour'a uğradım mutfak alışverişi için. Haydi dedim, hazır vaktim varken kendime bir hoşluk yapayım. Aldım elime Coelho'nun son romanı Adultery'i. Bir elimde iced coffee bir elimde kitabım yanımda poşetlerim oturdum Starbucks'a beş on dakika. Tam yanımda bir olay cereyan etti. İki orta yaşlı kadın ve küçük bir kız çocuğu yan masama oturdular. Oturur oturmaz çocuğun içeceğine kaç şeker atacağı ile ilgili üçlü kavgaya tutuştular. Kız çocuğu yaşına göre hayli kiloluydu ve kadınlardan biri şeker kullanmasına izin vermiyordu. Kadınlardan diğeri ise "bir poşet atsın canım" diye ombudsmanlık yapmaya gayret ediyordu. Çocuk ise sürekli "atacağım, atacağım, siz koydunuz!" diyordu. Demem o ki, yemek işi yiyenle de yemeyenle de zor.

Sevgili Emre ve Ozan,

Sanmayın ki konu size hiç gelmeyecek. Elbette gelecek küçük aşklarım. Son günlerde Emre bir oyun öğrenmiş. Dudaklarını büzerek "Pııııırt Pırrrt" ses çıkarıyor. Aman ne şeker! Fakat bunu yemek yerken de yapıyor ki bu çok fena. Tüm üstü başı yemek oluyor ve dolayısıyla hiçbir şey yutmuoyr. Oyun oynaya oynaya masadan aç kalkıyor. Neşeli böceğim, yemek yerken eğlen tabii ama bu kadar da değil :)

Hastaneden neşeli biraderleri eve çıkarırken doktorları "onlarla hep sohbet edin. Emzirirken ya da biberonla beslerken gözlerinin içine bakın ve sohbet edin" demişti. İlk günlerden beri yemek sırasında hep sohbet ettik Emre ve Ozanla. Biraz daha büyüdüklerinde çeşitli çıngırak ve sesli-renkli oyuncaklarla ilgilerini çektik. Daha da büyüdüklerinde bu oyuncakları ellerine vermeye başladık. Asla yemek yedirmeye çalışırken televizyon veye cep telefonu izlettirmedik. Hala da öyle.

Yemek yerken bir yandan oyuncaklarla oynamak el becerilerini geliştirdi. Şimdilerde onların da ellerine kaşık veriyoruz ve mama kaplarına daldırıp ağızlarına götürüyorlar. Tüm bunları doktorlarına söylediğimde "böyle davranmaya devam" dedi.  Bebek ya da çocukları televizyonun karşısına oturtup yemek yedirmek kolaya kaçmak. Uzmanlar televizyonun iki yaş sonrası o da limitli bir şekilde izlettirilirse çocuğun gelişimine katkısı olabaileceğini belirtiyor. Tabii izlettirdiğin programın da türü mühim.

Uzmanlığım her ne kadar yabancı dil gelişimi olsa da ana dil gelişimini bilmeden yabancı dil gelişimi üzerine ahkam kesemezsin. Haydi ben de ahkam keseyim: Dil gelişimi sadece iletişim aracılığıyla olur. Yani bebekle sohbet edeceksin. Hatta sadece sen de konuşmayacaksın, arada sorular sorup belli bir süre cevap bekleyeceksin. Tabii ki bebek sana cevap vermeyecek ama sohbette konuşma sırası olduğunun mantığını kapacak. Öğrencilere ikinci dil edinimi dersimin ilk haftasında mutlaka şu soruyu sorarım: Dil gelişimi ne zaman başlar? Çeşitli fikirler üretirler fakat hemen hemen hiçbiri anne karnında demez. Oysa dil gelişimi anne karnında başlar. Neden hamilelere klasik müzik dinleyin denir? Bebekler anne karnında sesleri duyarlar. Dil gelişimi sesi duymakla start alır. O yüzden  sadece müzik dinlemek yetmez, bebekle konuşmak da gerekir. Bebeklere okumak da işte bu dönemlerde başlayabilir. Baba annenin karnına elini koyarak sesli kısa hikaye kitabı okusa ne şahene olur. Hem eşler arası bir etkinlik hem de bebek ve baba iletişimini ses yoluyla kuracak bir aktivite. 

İletişim kurmak daima önemli. Daha ileriki yaşlarda televizyon izlerken bile anne baba çocuk iletişim içinde olmalıdır. DVd durdurularak, "Sence ne olacak? Şu karakter niye böyle davrandı?" gibi sorular sorulabilir. Eğer film durdurulmak istenmiyorsa film sonrası da sohbet edilebilir. Ama en iyisi film sırası kısa sorular sormak ve iletişim halinde olmak. Yoksa televizyon çocuk en pedagojik film ya da çizgi filmi bile izliyor olsa bir aptal kutusuna dönüşür.İletişim kuralı sadece televizyon için geçerli değil. Çocuklara kitap okurken de iletişim halinde olunmalı. Çünkü çocuklar izlemekten ya da dinlemekten değil iletişim halinde olmaktan öğrenir.

Sevgili Emre ve Ozan size dönecek olursak,

Dilerim ileride televizyon canavarlarına dönüşmezsiniz. Dönüşürseniz de ben de yanınızda sürekli sorularla sizlerle iletişim halinde olacağım, şimdiden haberiniz ola!




5 Eylül 2014 Cuma

Tırtılsever biraderler

Dün işten eve döndüğümde ilk kez bir sahneyle karşılaştım. Bir nevi tanıtımları dönmüş ama film henüz gösterime girmemişti. İşte dün akşamüstü ben filmi izledim. Filmin adı Tırtılsever biraderler.Türü Ozan ve Emre'ye göre macera, bana göre gerilim.

Sevgili Ozan ve Emre,

Dün fark ettim ki, ikiz kardeşe sahip olmanın güzellikleri üzerine yoğunlaşırsanız hayat sizin için de bizim için de daha güzel geçecek. İnsanın yalnız olmaması, yanında yakınında doğal oyun arkadaşının olmasının hoşluğuna odaklanarak başlayabilirsiniz bence. Her şeyi paylaşıyor olmanın inceliğini fark edersiniz umarım bir gün. Kulağa bir marka sloganı gibi geliyor olsa da "hayat paylaşınca güzel".

Dün akşamüstü işten eve geldiğimde her ikiniz de oyun alanınızda neşeli tırtıl müsabakasındaydınız. Ozan avazı çıktığı kadar bağırıyor bir yandan da kendi saçını çekiyordu. Emre ise ağlayıp ağlayıp susuyor, sustuğu zamanlarda da neşeli tırtılın kendinin mi yoksa Ozanın mı yakınında olduğunu kestirmeye çalışıyordu. İşte ilk atarlı oyuncak kavganızı Eğitici Tırtıl uğruna yaşadınız neşeli böceklerim.

Tüm bunlar yaşanırken dedim ki kendi kendime: Gel de çık bu işin içinden!

Daha çok küçükken, henüz oturamazken paylaşamadığınız bir Gitarist Aslan vardı. Tüm akraba ve aile dostlarımız bu gitar çalan havalı rock star aslanı tanır, bilir ve severdi. Bayılırdınız bu aslana. Bir sağa bir sola solucan gibi kıvrılıp aslanı ele geçirmeye çalışırdınız. Onun cezbedici melodisini her duyduğunuzda el ve kollarınızı ahenkle sallamaya başlar ve her ikinizde aslanı ele geçirmeye çabalardınız. Gitarist aslan meğer olacakların habercisi, tırtılsever biraderler filminin tanıtımıymış.Dilerim bu filmin dizisi çekilmez. Yoksa bizim çekeceğimiz var.