30 Aralık 2015 Çarşamba

Büyükada

Sevgili Emre ve Ozan,

Geçtiğimiz Pazar günü, ak tolgalı beylerbeyi babanız "haydi bir ada havası alalım" dedi ve düştük Aralık ayında Büyükada yollarına. Uygun hava ve yol koşullarında keyifle yaptığımız ada yolculuğu sonucu kendimizi faytoncuların sırasında bulduk. Büyük tur kiralayıp, tüm adayı atlar eşliğinde gezdik. Harikaydı. Özellikle siz çok sevdiniz fayton yolculuğunu. Hatta mola sırasında babanızın ada marketinden aldığı havuçlarla atları beslediniz bile. Aslında Ozan besledi, Emre her ne kadar atları çok sevse de havuç yedirme konusunda çok da istekli bir profil çizmedi. Fayton sefası sonrası bir butik otelin bahçesine sığındık. Biz babanızla çay içip kek yerken, siz de bahçe hortumuyla çiçekleri sulama oyunu ve yaprak toplama aktivitesi ile kendi kendinizi meşgul ettiniz. Bahçeli bir evin insan hayatına neler katabileceğini tecrübe etmiş olduk kısa süreliğine de olsa. Daha sonra kendimizi ada kalabalığının içine attık.

Adanın vapur-fayton ve bisiklet üçlemesinin hakkını vermek amacıyla bisiklet de kiraladık sevgili kuzularım. Ozan babasının arkasındaki selede gayet mutlu bir tur atıp gelirken Emre bisiklete tek başına binmek istedi. Babasına kullandırtmadı yani bisikleti. Üzerinde bir tek Emre oturdu, durdu. Adasever çocuklarım, ikiz de olsanız elbette farklı iki bireysiniz. Bir daha tecrübe etmiş olduk.

Nice ada dolu pazarlara...

8 Aralık 2015 Salı

Moda sadece bir semt adı değildir

Sevgili Emre ve Ozan,


Dün akşam işten eve geldiğimde beni çok şaşırttınız modasever kuzularım. Yüzümde tüm günün yorgunluğu, üzerimde siyah beyaz hırkam vardı. Önce Ozan daha sonra Emre olmak üzere ağlamaya ve hırkamı çekiştirmeye başladınız. Tam neler oluyor diye anlamaya çalışırken beni yatak odasına doğru götürdünüz. Biriniz sağımda öbürünüz solumda elbise dolabını açtınız ve asılı elbiselere bakındınız. Ozan yazlık mavi bir elbiseyi çekiştirerek yere düşürdü. Sonra onu yerden alıp giymem için işaret etti. Emre de "hı hı" diyerek Ozan'ın isteğini paylaştığını anlatmaya çalışıyordu. Resmen siyah beyaz hırkamı çıkarıp mavi elbisemi giymemi istediniz. Kendi giyeceği konusunda ısrar eden çocuklar duymuştum da annesinin kıyafetine müdahale eden modasever ikizlerle yeni karşılaştım! Demek ki neymiş: Moda sadece bir semt adı değilmiş :)

4 Aralık 2015 Cuma

Görmemişliğin dayanılmaz hafifliği

Sevgili Ozan ve Emre,

28-29 Kasım 2015 tarihleri arasında Kemer Country'de Başbakanlık Atlı Engel Atlama Yarışı vardı. Ne şanslısınız ki babanızla birlikte yağmur demedik çamur demedik, erken demedik geç demedik İstanbul'un bir ucundan bir diğer ucuna sırf en sevdiğiniz hayvanlar arasında ilk üçe oynayabilecek atları canlı görün, sevin ve tanıyın diye sizleri bu organizasyona götürdük atsever yavrularım. Gelin görün ki, halkım görmemişinin dayanılmaz hafifiliğini hesaba katmamışız.

Bir kere Başbakanlık adını taşıyan bir organizasyon olmaktan çok uzak göründü gözüme etkinlik. Düzen yoktu ortada, yani doğru düzgün bir organizasyon yoktu. Engelleri ayarlayanlardan tutun, alanı hazırlayanlara kadar herkes ayrı bir telden çalıyordu. Engelleri silen emekçilerin ellerine o soğukta birer eldiven ayarlamayı bırakın, üstlerine onları sıcak tutacak tek tip bir mont ya da rüzgarlık vermeyi bile akıl edememişler. Evde ne bulduysa üstüne geçirmiş gelmiş bir grup genç ve çocuk alana girip o soğukta ellerini kovalara daldıra çıkara engelleri siliyordu. Bir ülke için önemli sayılabilecek bir kupada hizmet veren görevlilerden çok, mahallenin tonton siması Rıza amcanın arabasını yıkamak için biraraya gelmiş mahalleli gibi görünüyorlardı. Onlar çıplak ellerini suya daldırdıkça ben üşüdüm böceklerim. Üzüldüm fakat onlar ekmek parası kazanıyorlardı alınlarının teriyle, utanacak bir durum yoktu onlar adına. Esas seyirci tarafında olan bir dolu tip adına utandım.

Bir spor müsabakası olmasına ragmen hatta bir kupa organizasyonu olmasına ragmen çok az insan bunun bilincindeydi sanki. ne yazık ki, neler oluyor diye yarışla ilgilenmekten çok cemiyette görünmek, selfie çekmek, atçılık kıyafeti giyip etrafa fiyaka yapmakla meşgul olanların sayısı çoktu. Bir grup vardı ki, özellikle ilgimizi çekti. Arkamızda oturan üç kadın ve bir adam oturduklarından itibaren kendilerinden bahsettiler. Atı bunu üstünden atıyormuş da, bu onu satmış, kiralık ata biniyormuş falan filan. Bize ne tabii de o kadar sesli konuşuyorlardı ki, insan ister istemez duyuyor. Sonra bu adam ve iki kadın  sigara yakmazlar mı! Mekan kapalı. Hemen ön sıralarında siz oturuyordunuz hayvansever böceklerim ve etrafta her yaştan çocuk vardı. Kaldık mı dumanın ortasında! Ve hepimiz biliyoruz ki, yasaya göre üstü açık olmayan mekanlarda sigara içilemez, hatta üst açıklığı bile bazı kurallara bağlı: stadların da üstü açık ama oralarda da içilemiyor, değil mi? "Affedersiniz, burada sigara içilebiliyor mu?" diye sordum. Çünkü ben sizleri hava alın diye ormanın içine götürmüşüm, bir spor müsabakası izleyin, hayvanları görün ve sevin diye oraya kadar gelmişim. Dumanaltı olalım diye oraya kadar gitmemize gerek yok! Adam demez mi, "herkes içiyor". O zaman herkes yanlış yapıyor. Yasa falan hak  getire. Kim kime dumduma. Orada oturmakta olan genç bir oğlan "evet, bayan haklı, içilmemesi lazım" dedi. Neyse, tam bu konuşmalar olurken az sonra yarışa katılacak olanlar kenarda belirdi ve bir de ne göreyim : Bazılarının ellerinde sigara! Kenarda beklerken sigara içiyorlardı, gözlerime inanamadım.  Bir futbolcunun bekleme kulubesinde elinde sigarayla sahaya çıkmaya hazırlandığını düşünsenize. Güler misin ağlar mısın?

Neyse, yarış başladı birtanelerim. Çok sevindiniz atları görünce, alkışladınız, AT!! diye bağırdınız. Heyecanlandınız. Arkadaki kadro demez mi "yarışçının dikkatini dağıtıyor! Çocukların gelmemesi lazım böyle organizasyonlara" diye. Aklı sıra, sigara içmemesi gerektiği için uyarılmasının rövanşını alacak.

Yok iki gözüm, gelsinler çocuklar. Hem de sık sık gelsinler. Her yere gitsinler yani.  İleride sizin gibi olmamak için gitsinler. Medeni ülkelerdeki yaşıtları gibi hayvanları sevsinler, empati kursunlar. Hiçbir canlıya zarar vermemeyi düstur edinsinler. Uyarılmadan acaba etrafa zarar veriyor muyum diye düşünebilsinler. Bencil olmasınlar. En önemlisi de sonradan görmüş olmasınlar. Çünkü sonradan görmemenin cefası etrafındakilere düşüyor.