22 Mart 2016 Salı

Okul macerası

Sevgili Emre ve Ozan,

Şu sıralar toplum olarak çok zor günlerden geçiyoruz, o nedenle sık yazamıyorum. Yine de elimizden kaçıp giden günlerin sizinle ilgili en unutulmaz anılarını biriktireyim istiyorum. Mesela, babanız geçen gün size oyuncak paylaştırmaya çalışıyordu. "Bir Ozan'a, bir Emre'ye" dediği anda, Emre atıldı ortaya: "Bir Emre'ye, bir Emre'ye".  Bunun gibi sayısız anlar var hatıralarımızda yer eden. Hepsini fırsat buldukça yazacağım sizlere. Şüphesiz bu anıların başında  "ilk okul maceranız" geliyor.

Babanız müsait olduğu on günlük süre boyuncu sizi anaokuluna götürdü. Bir nevi oyun grubuna katıldınız. İlk başta nasıl adapte olacağınız konusunda endişelerimiz olsa da, ne kadar çabuk alıştığınızı görünce rahatladık. Ana okulundaki ortama yabancılık çekmediniz hiç. Kısacası, her ne kadar henüz sizleri anaokuluna yazdırmasak da, on günlük deneyiminiz bize gösterdi ki, sizler artık büyüdünüz.

Dilerim hep keyifle gidersiniz okula. Bilin ki anneniz tüm okullarını çok sevmiştir. Bütün öğretmenlerini sevmese de hepsinden öğrenmeye çabalamıştır. Mühim olan okul da değildir, öğretmen de değildir. Mühim olan "öğrenme" aşkıdır. Bu satırları size İspanyolca kursum öncesi yazıyorum. Ve inanın şu zor koşullarda bile yeni bir dil öğrenmek bana enerji veriyor. Çünkü hayatta daima öğrenilecek şeyler vardır. Ve her yeni öğrendiğiniz bilgi bu dünyadan aldığınız keyfi artıracaktır. Bu satırları size daha bir iki gün önce bir televizyon programında cehalete övgü yapılan bir Türkiye panaromasından yazıyorum. Ne garip! Kıssadan hisse demem o ki; cahillerden de yarı cahillerden de korkmayın minik bilginlerim ama cehaletten korkun. Cehaletle başa çıkmak için içinizdeki "öğrenme" aşkını hep canlı tutun.