Sevgili Emre ve Ozan,
Geçtiğimiz Pazar günü, ak tolgalı beylerbeyi babanız "haydi bir ada havası alalım" dedi ve düştük Aralık ayında Büyükada yollarına. Uygun hava ve yol koşullarında keyifle yaptığımız ada yolculuğu sonucu kendimizi faytoncuların sırasında bulduk. Büyük tur kiralayıp, tüm adayı atlar eşliğinde gezdik. Harikaydı. Özellikle siz çok sevdiniz fayton yolculuğunu. Hatta mola sırasında babanızın ada marketinden aldığı havuçlarla atları beslediniz bile. Aslında Ozan besledi, Emre her ne kadar atları çok sevse de havuç yedirme konusunda çok da istekli bir profil çizmedi. Fayton sefası sonrası bir butik otelin bahçesine sığındık. Biz babanızla çay içip kek yerken, siz de bahçe hortumuyla çiçekleri sulama oyunu ve yaprak toplama aktivitesi ile kendi kendinizi meşgul ettiniz. Bahçeli bir evin insan hayatına neler katabileceğini tecrübe etmiş olduk kısa süreliğine de olsa. Daha sonra kendimizi ada kalabalığının içine attık.
Adanın vapur-fayton ve bisiklet üçlemesinin hakkını vermek amacıyla bisiklet de kiraladık sevgili kuzularım. Ozan babasının arkasındaki selede gayet mutlu bir tur atıp gelirken Emre bisiklete tek başına binmek istedi. Babasına kullandırtmadı yani bisikleti. Üzerinde bir tek Emre oturdu, durdu. Adasever çocuklarım, ikiz de olsanız elbette farklı iki bireysiniz. Bir daha tecrübe etmiş olduk.
Nice ada dolu pazarlara...
30 Aralık 2015 Çarşamba
8 Aralık 2015 Salı
Moda sadece bir semt adı değildir
Sevgili Emre ve Ozan,

Dün akşam işten eve geldiğimde beni çok şaşırttınız modasever kuzularım. Yüzümde tüm günün yorgunluğu, üzerimde siyah beyaz hırkam vardı. Önce Ozan daha sonra Emre olmak üzere ağlamaya ve hırkamı çekiştirmeye başladınız. Tam neler oluyor diye anlamaya çalışırken beni yatak odasına doğru götürdünüz. Biriniz sağımda öbürünüz solumda elbise dolabını açtınız ve asılı elbiselere bakındınız. Ozan yazlık mavi bir elbiseyi çekiştirerek yere düşürdü. Sonra onu yerden alıp giymem için işaret etti. Emre de "hı hı" diyerek Ozan'ın isteğini paylaştığını anlatmaya çalışıyordu. Resmen siyah beyaz hırkamı çıkarıp mavi elbisemi giymemi istediniz. Kendi giyeceği konusunda ısrar eden çocuklar duymuştum da annesinin kıyafetine müdahale eden modasever ikizlerle yeni karşılaştım! Demek ki neymiş: Moda sadece bir semt adı değilmiş :)

Dün akşam işten eve geldiğimde beni çok şaşırttınız modasever kuzularım. Yüzümde tüm günün yorgunluğu, üzerimde siyah beyaz hırkam vardı. Önce Ozan daha sonra Emre olmak üzere ağlamaya ve hırkamı çekiştirmeye başladınız. Tam neler oluyor diye anlamaya çalışırken beni yatak odasına doğru götürdünüz. Biriniz sağımda öbürünüz solumda elbise dolabını açtınız ve asılı elbiselere bakındınız. Ozan yazlık mavi bir elbiseyi çekiştirerek yere düşürdü. Sonra onu yerden alıp giymem için işaret etti. Emre de "hı hı" diyerek Ozan'ın isteğini paylaştığını anlatmaya çalışıyordu. Resmen siyah beyaz hırkamı çıkarıp mavi elbisemi giymemi istediniz. Kendi giyeceği konusunda ısrar eden çocuklar duymuştum da annesinin kıyafetine müdahale eden modasever ikizlerle yeni karşılaştım! Demek ki neymiş: Moda sadece bir semt adı değilmiş :)
4 Aralık 2015 Cuma
Görmemişliğin dayanılmaz hafifliği
Sevgili Ozan ve Emre,
28-29 Kasım 2015 tarihleri arasında Kemer Country'de Başbakanlık Atlı Engel Atlama Yarışı vardı. Ne şanslısınız ki babanızla birlikte yağmur demedik çamur demedik, erken demedik geç demedik İstanbul'un bir ucundan bir diğer ucuna sırf en sevdiğiniz hayvanlar arasında ilk üçe oynayabilecek atları canlı görün, sevin ve tanıyın diye sizleri bu organizasyona götürdük atsever yavrularım. Gelin görün ki, halkım görmemişinin dayanılmaz hafifiliğini hesaba katmamışız.
Bir kere Başbakanlık adını taşıyan bir organizasyon olmaktan çok uzak göründü gözüme etkinlik. Düzen yoktu ortada, yani doğru düzgün bir organizasyon yoktu. Engelleri ayarlayanlardan tutun, alanı hazırlayanlara kadar herkes ayrı bir telden çalıyordu. Engelleri silen emekçilerin ellerine o soğukta birer eldiven ayarlamayı bırakın, üstlerine onları sıcak tutacak tek tip bir mont ya da rüzgarlık vermeyi bile akıl edememişler. Evde ne bulduysa üstüne geçirmiş gelmiş bir grup genç ve çocuk alana girip o soğukta ellerini kovalara daldıra çıkara engelleri siliyordu. Bir ülke için önemli sayılabilecek bir kupada hizmet veren görevlilerden çok, mahallenin tonton siması Rıza amcanın arabasını yıkamak için biraraya gelmiş mahalleli gibi görünüyorlardı. Onlar çıplak ellerini suya daldırdıkça ben üşüdüm böceklerim. Üzüldüm fakat onlar ekmek parası kazanıyorlardı alınlarının teriyle, utanacak bir durum yoktu onlar adına. Esas seyirci tarafında olan bir dolu tip adına utandım.
Bir spor müsabakası olmasına ragmen hatta bir kupa organizasyonu olmasına ragmen çok az insan bunun bilincindeydi sanki. ne yazık ki, neler oluyor diye yarışla ilgilenmekten çok cemiyette görünmek, selfie çekmek, atçılık kıyafeti giyip etrafa fiyaka yapmakla meşgul olanların sayısı çoktu. Bir grup vardı ki, özellikle ilgimizi çekti. Arkamızda oturan üç kadın ve bir adam oturduklarından itibaren kendilerinden bahsettiler. Atı bunu üstünden atıyormuş da, bu onu satmış, kiralık ata biniyormuş falan filan. Bize ne tabii de o kadar sesli konuşuyorlardı ki, insan ister istemez duyuyor. Sonra bu adam ve iki kadın sigara yakmazlar mı! Mekan kapalı. Hemen ön sıralarında siz oturuyordunuz hayvansever böceklerim ve etrafta her yaştan çocuk vardı. Kaldık mı dumanın ortasında! Ve hepimiz biliyoruz ki, yasaya göre üstü açık olmayan mekanlarda sigara içilemez, hatta üst açıklığı bile bazı kurallara bağlı: stadların da üstü açık ama oralarda da içilemiyor, değil mi? "Affedersiniz, burada sigara içilebiliyor mu?" diye sordum. Çünkü ben sizleri hava alın diye ormanın içine götürmüşüm, bir spor müsabakası izleyin, hayvanları görün ve sevin diye oraya kadar gelmişim. Dumanaltı olalım diye oraya kadar gitmemize gerek yok! Adam demez mi, "herkes içiyor". O zaman herkes yanlış yapıyor. Yasa falan hak getire. Kim kime dumduma. Orada oturmakta olan genç bir oğlan "evet, bayan haklı, içilmemesi lazım" dedi. Neyse, tam bu konuşmalar olurken az sonra yarışa katılacak olanlar kenarda belirdi ve bir de ne göreyim : Bazılarının ellerinde sigara! Kenarda beklerken sigara içiyorlardı, gözlerime inanamadım. Bir futbolcunun bekleme kulubesinde elinde sigarayla sahaya çıkmaya hazırlandığını düşünsenize. Güler misin ağlar mısın?
Neyse, yarış başladı birtanelerim. Çok sevindiniz atları görünce, alkışladınız, AT!! diye bağırdınız. Heyecanlandınız. Arkadaki kadro demez mi "yarışçının dikkatini dağıtıyor! Çocukların gelmemesi lazım böyle organizasyonlara" diye. Aklı sıra, sigara içmemesi gerektiği için uyarılmasının rövanşını alacak.
Yok iki gözüm, gelsinler çocuklar. Hem de sık sık gelsinler. Her yere gitsinler yani. İleride sizin gibi olmamak için gitsinler. Medeni ülkelerdeki yaşıtları gibi hayvanları sevsinler, empati kursunlar. Hiçbir canlıya zarar vermemeyi düstur edinsinler. Uyarılmadan acaba etrafa zarar veriyor muyum diye düşünebilsinler. Bencil olmasınlar. En önemlisi de sonradan görmüş olmasınlar. Çünkü sonradan görmemenin cefası etrafındakilere düşüyor.
28-29 Kasım 2015 tarihleri arasında Kemer Country'de Başbakanlık Atlı Engel Atlama Yarışı vardı. Ne şanslısınız ki babanızla birlikte yağmur demedik çamur demedik, erken demedik geç demedik İstanbul'un bir ucundan bir diğer ucuna sırf en sevdiğiniz hayvanlar arasında ilk üçe oynayabilecek atları canlı görün, sevin ve tanıyın diye sizleri bu organizasyona götürdük atsever yavrularım. Gelin görün ki, halkım görmemişinin dayanılmaz hafifiliğini hesaba katmamışız.
Bir kere Başbakanlık adını taşıyan bir organizasyon olmaktan çok uzak göründü gözüme etkinlik. Düzen yoktu ortada, yani doğru düzgün bir organizasyon yoktu. Engelleri ayarlayanlardan tutun, alanı hazırlayanlara kadar herkes ayrı bir telden çalıyordu. Engelleri silen emekçilerin ellerine o soğukta birer eldiven ayarlamayı bırakın, üstlerine onları sıcak tutacak tek tip bir mont ya da rüzgarlık vermeyi bile akıl edememişler. Evde ne bulduysa üstüne geçirmiş gelmiş bir grup genç ve çocuk alana girip o soğukta ellerini kovalara daldıra çıkara engelleri siliyordu. Bir ülke için önemli sayılabilecek bir kupada hizmet veren görevlilerden çok, mahallenin tonton siması Rıza amcanın arabasını yıkamak için biraraya gelmiş mahalleli gibi görünüyorlardı. Onlar çıplak ellerini suya daldırdıkça ben üşüdüm böceklerim. Üzüldüm fakat onlar ekmek parası kazanıyorlardı alınlarının teriyle, utanacak bir durum yoktu onlar adına. Esas seyirci tarafında olan bir dolu tip adına utandım.
Bir spor müsabakası olmasına ragmen hatta bir kupa organizasyonu olmasına ragmen çok az insan bunun bilincindeydi sanki. ne yazık ki, neler oluyor diye yarışla ilgilenmekten çok cemiyette görünmek, selfie çekmek, atçılık kıyafeti giyip etrafa fiyaka yapmakla meşgul olanların sayısı çoktu. Bir grup vardı ki, özellikle ilgimizi çekti. Arkamızda oturan üç kadın ve bir adam oturduklarından itibaren kendilerinden bahsettiler. Atı bunu üstünden atıyormuş da, bu onu satmış, kiralık ata biniyormuş falan filan. Bize ne tabii de o kadar sesli konuşuyorlardı ki, insan ister istemez duyuyor. Sonra bu adam ve iki kadın sigara yakmazlar mı! Mekan kapalı. Hemen ön sıralarında siz oturuyordunuz hayvansever böceklerim ve etrafta her yaştan çocuk vardı. Kaldık mı dumanın ortasında! Ve hepimiz biliyoruz ki, yasaya göre üstü açık olmayan mekanlarda sigara içilemez, hatta üst açıklığı bile bazı kurallara bağlı: stadların da üstü açık ama oralarda da içilemiyor, değil mi? "Affedersiniz, burada sigara içilebiliyor mu?" diye sordum. Çünkü ben sizleri hava alın diye ormanın içine götürmüşüm, bir spor müsabakası izleyin, hayvanları görün ve sevin diye oraya kadar gelmişim. Dumanaltı olalım diye oraya kadar gitmemize gerek yok! Adam demez mi, "herkes içiyor". O zaman herkes yanlış yapıyor. Yasa falan hak getire. Kim kime dumduma. Orada oturmakta olan genç bir oğlan "evet, bayan haklı, içilmemesi lazım" dedi. Neyse, tam bu konuşmalar olurken az sonra yarışa katılacak olanlar kenarda belirdi ve bir de ne göreyim : Bazılarının ellerinde sigara! Kenarda beklerken sigara içiyorlardı, gözlerime inanamadım. Bir futbolcunun bekleme kulubesinde elinde sigarayla sahaya çıkmaya hazırlandığını düşünsenize. Güler misin ağlar mısın?
Neyse, yarış başladı birtanelerim. Çok sevindiniz atları görünce, alkışladınız, AT!! diye bağırdınız. Heyecanlandınız. Arkadaki kadro demez mi "yarışçının dikkatini dağıtıyor! Çocukların gelmemesi lazım böyle organizasyonlara" diye. Aklı sıra, sigara içmemesi gerektiği için uyarılmasının rövanşını alacak.
Yok iki gözüm, gelsinler çocuklar. Hem de sık sık gelsinler. Her yere gitsinler yani. İleride sizin gibi olmamak için gitsinler. Medeni ülkelerdeki yaşıtları gibi hayvanları sevsinler, empati kursunlar. Hiçbir canlıya zarar vermemeyi düstur edinsinler. Uyarılmadan acaba etrafa zarar veriyor muyum diye düşünebilsinler. Bencil olmasınlar. En önemlisi de sonradan görmüş olmasınlar. Çünkü sonradan görmemenin cefası etrafındakilere düşüyor.
25 Kasım 2015 Çarşamba
Banyo
Sevgili Emre ve Ozan,
Siz ki doğduğunuz ilk günden beri adeta birer su kuşuydunuz...Siz ki minnacık ayaklarınızı ilk kez denize soktuğumuz zaman hoşunuza gitmiş bir ikiliydiniz...Siz ki babanız, Efi ablanız hatta Güray ağabeyinizle bile birlikte götürdüğümüz yüzme derslerinin kahraman öğrencileriydiniz...Siz ki ilk yüzme hocanızdan "ne şanslısınız, suyu çok seviyorlar" deme gururunu bizlere yaşatmıştınız... Siz ki her gece uyumadan önce banyo yaptırdığımız, ördeğiniz, kurbağanız, filiniz ve dinozorunuzla birlikte yıkadığımız ve daha sonra bebek yaptığımız (havluya sarılma) efsane olacak bir nesildiniz. Siz banyo yapmayı, suyla oynamayı, yüzmeyi kısacası suya dair her aktiviteyi seven çocuklardınız.

Ne oldu amfibik lokumlarım? Bu akşam ki çığlıklar nedendi? "Banyo savaşları" çağına girmemişizdir umarım.
Siz ki doğduğunuz ilk günden beri adeta birer su kuşuydunuz...Siz ki minnacık ayaklarınızı ilk kez denize soktuğumuz zaman hoşunuza gitmiş bir ikiliydiniz...Siz ki babanız, Efi ablanız hatta Güray ağabeyinizle bile birlikte götürdüğümüz yüzme derslerinin kahraman öğrencileriydiniz...Siz ki ilk yüzme hocanızdan "ne şanslısınız, suyu çok seviyorlar" deme gururunu bizlere yaşatmıştınız... Siz ki her gece uyumadan önce banyo yaptırdığımız, ördeğiniz, kurbağanız, filiniz ve dinozorunuzla birlikte yıkadığımız ve daha sonra bebek yaptığımız (havluya sarılma) efsane olacak bir nesildiniz. Siz banyo yapmayı, suyla oynamayı, yüzmeyi kısacası suya dair her aktiviteyi seven çocuklardınız.

Ne oldu amfibik lokumlarım? Bu akşam ki çığlıklar nedendi? "Banyo savaşları" çağına girmemişizdir umarım.
22 Kasım 2015 Pazar
Gurur
Sevgili Ozan ve Emre,
Sizinle gurur duyuyorum balböceklerim. Sözlü gelenekten yazılı hayata tam anlamıyla geçiş yapamamış bir kültürde büyüyor olmanıza rağmen, siz en çok kitapları seviyorsunuz oyuncaklarınız arasında. Her gün düzenli olarak vakit geçiriyorsunuz kitaplarınızla. Henüz okuyamıyor olsanız da her kitabın bir hikayesi var sizin için ve en güzeli bu hikayerleri anlatıyorsunuz siz bize -konuşamıyor olsanız da. O hikayelerin sesleri var çıkardığınız. O hikayelerin dansları var yaptığınız. O hikayelerin resimleri var gösterdiğiniz ya da çizdiğiniz.
İnanın kitap kurtlarım, şu an sahip olduğunuz kitap sayısı bu ülkede ki bir çok yetişkinin sahip olduğundan daha fazladır. Bu kitapların hepsi her an ortada olamıyor malesef. Onları birkaç kutuda saklıyoruz. İki üç günde bir de okuduğunuz kitapları kutuya kaldırıyor, kutudan yenilerini dışarı çıkarıyoruz. Bu taktik çok işe yarıyor.
Bazı sabahlar soruyorum size: Ne istersiniz? diye. Emre "dergi" diyor. Ozan "at" diyor arada bir. Ama çoğunlukla "kitap" istiyorsunuz. Dilerim siz büyüdükçe kitap sevginiz de büyür, kişisel kütüphaneniz de genişler.
Sizinle gurur duyuyorum balböceklerim. Sözlü gelenekten yazılı hayata tam anlamıyla geçiş yapamamış bir kültürde büyüyor olmanıza rağmen, siz en çok kitapları seviyorsunuz oyuncaklarınız arasında. Her gün düzenli olarak vakit geçiriyorsunuz kitaplarınızla. Henüz okuyamıyor olsanız da her kitabın bir hikayesi var sizin için ve en güzeli bu hikayerleri anlatıyorsunuz siz bize -konuşamıyor olsanız da. O hikayelerin sesleri var çıkardığınız. O hikayelerin dansları var yaptığınız. O hikayelerin resimleri var gösterdiğiniz ya da çizdiğiniz.
İnanın kitap kurtlarım, şu an sahip olduğunuz kitap sayısı bu ülkede ki bir çok yetişkinin sahip olduğundan daha fazladır. Bu kitapların hepsi her an ortada olamıyor malesef. Onları birkaç kutuda saklıyoruz. İki üç günde bir de okuduğunuz kitapları kutuya kaldırıyor, kutudan yenilerini dışarı çıkarıyoruz. Bu taktik çok işe yarıyor.
Bazı sabahlar soruyorum size: Ne istersiniz? diye. Emre "dergi" diyor. Ozan "at" diyor arada bir. Ama çoğunlukla "kitap" istiyorsunuz. Dilerim siz büyüdükçe kitap sevginiz de büyür, kişisel kütüphaneniz de genişler.
19 Ekim 2015 Pazartesi
Agua
Sevgili Emre ve Ozan,
Çok uzun zamandır sizlere "su" dedirtmeye çalışıyoruz sevimli böceklerim. "Ne istiyorsun? Su mu?" "Haydi biraz su içelim" "Bu ne? Su!" "Su mu istiyorsun?" diye diye günler birbirini kovaladı. Gelin görün ki siz suya "yo yo yo" demeyi uygun gördünüz. İkiniz de...Su yok bizim hayatımızda yo yo yo var. Daha doğrusu vardı. Ta ki geçen akşama kadar...
Akşam yemeği sonrasında masa keyfi yaparken yo yo yo talebini dile getirdi Emre. Babası da "su mu oğlum? Yo yo ne? Su su. Agua" dedi. Açalım parantez babanız çok iyi düzeyde İspanyolca bilir ve anneniz Cevantes enstitüsünün yollarını arşınlamaya yeni başladı kapa parantez.
Ve işte o an: Dünya durdu. Herkes sustu. Tüm gözler bizim salona çevrildi ve Emre şöyle dedi: Agua Gel de duygulanma. "Evet evet, agua" diye tekrar ettikten sonra Ozan da parmağıyla şişeyi göstererek "agua" dedi. Ne mutluluk :) Evet sevimli bıcırlarım, biliyorum ki fonetik olarak "su" demek kolay değil. "Agua" halbuki çok basit: agu gugu agudik gubidik hop agua...İşte böyle sonlandı su hikayeniz. Darısı diğer sözcüklerin başına. Agua gibi aziz olun evlatlarım...
12 Ekim 2015 Pazartesi
Tekrar merhaba
Sevgili Ozan ve Emre,
Anneniz çok unutkan, çok meşgul azıcık da üşengeç anlaşılan...Şifre neydi, hesap neydi, bugün günlerden neydi diye diye günler geçmiş. Bir de bakmış ki çok uzun zamandır buraya birşey yazmamış. O kadar zaman geçmiş ki, siz "Anten" demeye başlamışsınız mesela. Zamanın ötesinde fantastik modellerde arabalar dizayn etmeye başlamışsınız kıymetliniz legolarınız ile. Daha neler neler...Öyleyse, yazmaya devam. Soğuk bir Ekim sabahından, kara bir bulut kaplamışken her yeri tekrar merhaba :)
Anneniz çok unutkan, çok meşgul azıcık da üşengeç anlaşılan...Şifre neydi, hesap neydi, bugün günlerden neydi diye diye günler geçmiş. Bir de bakmış ki çok uzun zamandır buraya birşey yazmamış. O kadar zaman geçmiş ki, siz "Anten" demeye başlamışsınız mesela. Zamanın ötesinde fantastik modellerde arabalar dizayn etmeye başlamışsınız kıymetliniz legolarınız ile. Daha neler neler...Öyleyse, yazmaya devam. Soğuk bir Ekim sabahından, kara bir bulut kaplamışken her yeri tekrar merhaba :)
17 Mart 2015 Salı
Pepe çok tatlısın sen
Sevgili Emre ve Ozan,
Yolda, parkta, komşulukta ... Ne zaman bir ikiz ailesi ile karşılaşsam yanıma gelip gururla (haklı olarak) "kolay gelsin, ben tek başıma baktım benimkilere" diyor. Ben de arkalarından düşünüyorum nasıl mümkün bu diye.
Ben yardım alıyorum ballı çöreklerim. En büyük yardımcım babanız. Heşeyinizi yapıyor babanız, yediriyor, içiriyor, altınızı değiştiriyor, yıkıyor, kuruluyor, uyutuyor. Kısacası sizi çok seviyor.
Babaanneniz de eve geldiğiniz ilk günden beri ne zaman ihtiyaç duysak bize yardıma geliyor. Dedeniz daha kısa süreli ev ziyaretlerinde sizleri oynatarak ev ahalisine biraz nefes aldırıyor. Dedenin saati, dedenin yüzüğü, dedenin balonu ve tabi ki dedenin telefonu favori oyuncaklarınızdan.Teyzeniz haftasonları sizi götürdüğümüz "dinlenme tesisi" olarak evini bizlere açıyor. Metenin odasına bayılıyorsunuz. Nehir Ablanızı büyük bir dikkatle takip ediyorsunuz.
Demem o ki, benim evdeyken ya da işteyken sizin ve evin bakımı ile ilgili hep yardımcılarım var. Şimdi gelelim bu yazının konusuna yani dün geceye. Uğur böceklerim dün geceyi sizlerle başbaşa geçirdim. Babanız turdaydı ve babannneniz hasta. Böylece ben de işten dönünce sizinle başbaşa kaldım. Bu sabah çok mutlu uyandım kuşlarım. Hiç yardımsız sizinle akşamüstü ve geceyi geçirmek benim için çok değerli. Hayatımız normalleşme sinyalleri mi veriyor ne?!

Bu kutlu olayda bana gösterdiğiniz anlayış ve verdiğiniz desteğe çok teşekkür ederim ikiz meleklerim. Bir de Pepe yani sizin demenizle Bebe sağolsun. Zira iki adet Pepe dergisi ile uyuyana kadar çok keyifli vakit geçirdiniz. Demem o ki; Pepe çok tatlısın sen!
Yolda, parkta, komşulukta ... Ne zaman bir ikiz ailesi ile karşılaşsam yanıma gelip gururla (haklı olarak) "kolay gelsin, ben tek başıma baktım benimkilere" diyor. Ben de arkalarından düşünüyorum nasıl mümkün bu diye.
Ben yardım alıyorum ballı çöreklerim. En büyük yardımcım babanız. Heşeyinizi yapıyor babanız, yediriyor, içiriyor, altınızı değiştiriyor, yıkıyor, kuruluyor, uyutuyor. Kısacası sizi çok seviyor.
Babaanneniz de eve geldiğiniz ilk günden beri ne zaman ihtiyaç duysak bize yardıma geliyor. Dedeniz daha kısa süreli ev ziyaretlerinde sizleri oynatarak ev ahalisine biraz nefes aldırıyor. Dedenin saati, dedenin yüzüğü, dedenin balonu ve tabi ki dedenin telefonu favori oyuncaklarınızdan.Teyzeniz haftasonları sizi götürdüğümüz "dinlenme tesisi" olarak evini bizlere açıyor. Metenin odasına bayılıyorsunuz. Nehir Ablanızı büyük bir dikkatle takip ediyorsunuz.
Demem o ki, benim evdeyken ya da işteyken sizin ve evin bakımı ile ilgili hep yardımcılarım var. Şimdi gelelim bu yazının konusuna yani dün geceye. Uğur böceklerim dün geceyi sizlerle başbaşa geçirdim. Babanız turdaydı ve babannneniz hasta. Böylece ben de işten dönünce sizinle başbaşa kaldım. Bu sabah çok mutlu uyandım kuşlarım. Hiç yardımsız sizinle akşamüstü ve geceyi geçirmek benim için çok değerli. Hayatımız normalleşme sinyalleri mi veriyor ne?!

Bu kutlu olayda bana gösterdiğiniz anlayış ve verdiğiniz desteğe çok teşekkür ederim ikiz meleklerim. Bir de Pepe yani sizin demenizle Bebe sağolsun. Zira iki adet Pepe dergisi ile uyuyana kadar çok keyifli vakit geçirdiniz. Demem o ki; Pepe çok tatlısın sen!
2 Mart 2015 Pazartesi
Divan-ı Lügati't Emre ve Ozan
Sevgili Emre ve Ozan,
Gittikçe genişlemekte olan lügatınızda ki ilk kelimeleriniz aşağıda listelenmiştir:
1. Baba 2. Anne 3. Dede 4. Kedi 5. Karga
Özellikle gördüğünüz her kanatlıya veya kanatlı resmine (serçe, kanarya, ördek, martı vb) "Kaaga" diyerek parmağınızı uzatıyorsunuz. Ve bizleri çok mutlu ediyorsunuz, geveze delikanlılarım.
Karganın sizin hayal gücünüzde ayrı bir yeri var kanımca. Seneler evvel "Avrupa Yakasında" müthiş bir "kargalar!" performansı vardı Ata Demirer'in. Sizin "Karga" performansınızın yanında esamesi okunmaz ama bir göz atın yine de oyuncu kuzularım.
Gittikçe genişlemekte olan lügatınızda ki ilk kelimeleriniz aşağıda listelenmiştir:
1. Baba 2. Anne 3. Dede 4. Kedi 5. Karga
Özellikle gördüğünüz her kanatlıya veya kanatlı resmine (serçe, kanarya, ördek, martı vb) "Kaaga" diyerek parmağınızı uzatıyorsunuz. Ve bizleri çok mutlu ediyorsunuz, geveze delikanlılarım.
Karganın sizin hayal gücünüzde ayrı bir yeri var kanımca. Seneler evvel "Avrupa Yakasında" müthiş bir "kargalar!" performansı vardı Ata Demirer'in. Sizin "Karga" performansınızın yanında esamesi okunmaz ama bir göz atın yine de oyuncu kuzularım.
1 Mart 2015 Pazar
Kaçamak: Münih-Salzburg
Sevgili Ozan ve Emre,
"Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?" diye kompozisyon yazdırırdı bize Türkçe öğretmenlerimiz. Siz okul sıralarını doldurduğunuz zaman hala bu konu popülerliğini sürdürüyor olur mu emin değilim. Fakat emin olduğum bir şey var: Dilerim hem çok okur hem de çok gezersiniz göçmen kuşlarım.
Babanızla "sizsiz" ilk tatil kaçamağımızı 2015 yılının 14 Şubat'ında sevgililer gününde yaptık." Önce arabayla Yunanistan sonra arabayla Bulgaristan daha sonra uçakla Amsterdam mı olsa acaba istikamet" diye bir türlü karar veremezken kendimizi haftasonu kaçamağı yapmak üzere Münih-Salzburg yolunda bulduk.

Bu dönem Cuma günü derslerim 13.00te bitiyor sonrası ofis saatim. Ofis saatine hiçbir randevu vermeyerek ders biter bitmez kendimi babanızla Atatürk Havalimanında buıldum. 16.00 THY - Münih uçağı havalanır havalanmaz artık tatildeydik.
Münih güzel bir şehir neşeli böceklerim. Oldukça da düzenli bir şehir. Fakat biz Salzburg'u daha çok beğendik. İki gün iki ay gibi geldi bize. Sizleri özledik elbette ama "birbirimizi" de çok özlemiştik. Dolayısıyla ilaç gibi geldi bu haftasonu. Sizin de keyfiniz yerindeydi, babaanneniz yanınızda kaldı. Teyzeniz ve dedeniz de uğradı sizleri görmeye.

14 Şubat gecesi Münihteki "Oh Julia" adlı İtalyan lokantasında süper romantik ve ultra eğlenceli bir akşam yemeği yedik. Sakın "koskoca Münih'te İtalyan lokantasında mı yediniz" diye burun kıvırmayın sevimli kargalarım. Tüm lokal mekan ve barları denedik. Yedik, içtik ve gezdik. Fakat bu lokantanın insanı davet eden bir enerjisi vardı. Yıllar sonra siz de Münih'e giderseniz bir göz atın bakalım lokanta hala yerinde mi? Eğer duruyorsa, iç kısımda en köşe masada babanız ve benim için de birer kadeh şarap için lütfen. Prost!
İnsanlar Münihte soğuğa rağmen bir çok aktivite ile meşgul. İnsanın içinden gelen bir "aktivite" dürtüsü var. Dedeniz "soğukta güzellik olmaz" der sarıp sarmalardı teyzenizle beni. Hava soğuk oldu mu dışarılara çıkarılmazdık biz çocuklar.
Belki de soğuga karşı ilk önyargımız böyle oluşmuştur. Misal ; hava biraz soğudu mu benim aklıma hemen elinde bir fincan çay ya da kahve, ayakları uzatıp kitap okumak gelir. Buralarda pek öyle değil, herkes dışarılarda. Hatta surf yapma telaşında! Sizin soğukla ilişkiniz nasıl olacak acaba, sıcak gülüşlülerim.
Salzburg'a yolunuz düşerse Mozart'ı ziyaret edin. Mozart Cafe'de "Nockerl" yiyin mutlaka. İçi bir zamanlar anneannenizin yaptığı bezelerin tadında bir tatlı "nockerl". Kalorisi bol, o yüzden tüm eski şehir boyunca yürüyün. Biz babanızla öyle yaptık. Çok da memnun kaldık. Eski ama eskimeyen bir şehirde eski ama eskimeyen aşkımızı bir kere daha tazeledik. Daha ne olsun?
Bir başka 14 Şubat'a bakalım istikamet ne tarafa?
"Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?" diye kompozisyon yazdırırdı bize Türkçe öğretmenlerimiz. Siz okul sıralarını doldurduğunuz zaman hala bu konu popülerliğini sürdürüyor olur mu emin değilim. Fakat emin olduğum bir şey var: Dilerim hem çok okur hem de çok gezersiniz göçmen kuşlarım.


Bu dönem Cuma günü derslerim 13.00te bitiyor sonrası ofis saatim. Ofis saatine hiçbir randevu vermeyerek ders biter bitmez kendimi babanızla Atatürk Havalimanında buıldum. 16.00 THY - Münih uçağı havalanır havalanmaz artık tatildeydik.
Münih güzel bir şehir neşeli böceklerim. Oldukça da düzenli bir şehir. Fakat biz Salzburg'u daha çok beğendik. İki gün iki ay gibi geldi bize. Sizleri özledik elbette ama "birbirimizi" de çok özlemiştik. Dolayısıyla ilaç gibi geldi bu haftasonu. Sizin de keyfiniz yerindeydi, babaanneniz yanınızda kaldı. Teyzeniz ve dedeniz de uğradı sizleri görmeye.

14 Şubat gecesi Münihteki "Oh Julia" adlı İtalyan lokantasında süper romantik ve ultra eğlenceli bir akşam yemeği yedik. Sakın "koskoca Münih'te İtalyan lokantasında mı yediniz" diye burun kıvırmayın sevimli kargalarım. Tüm lokal mekan ve barları denedik. Yedik, içtik ve gezdik. Fakat bu lokantanın insanı davet eden bir enerjisi vardı. Yıllar sonra siz de Münih'e giderseniz bir göz atın bakalım lokanta hala yerinde mi? Eğer duruyorsa, iç kısımda en köşe masada babanız ve benim için de birer kadeh şarap için lütfen. Prost!
İnsanlar Münihte soğuğa rağmen bir çok aktivite ile meşgul. İnsanın içinden gelen bir "aktivite" dürtüsü var. Dedeniz "soğukta güzellik olmaz" der sarıp sarmalardı teyzenizle beni. Hava soğuk oldu mu dışarılara çıkarılmazdık biz çocuklar.


Bir başka 14 Şubat'a bakalım istikamet ne tarafa?
Etiketler:
münih,
nockerl,
salzburg,
sevgililer günü
3 Şubat 2015 Salı
Tavsiye ederim
Sevgili Emre ve Ozan,
"Tavsiye ederim" yazısı yazmanın vakti geldi de geçiyor. Bugüne bugün etrafımda yeni anneler olanlar çoğalmaya ve bana "ne yapmalı? ne almalı?" diye sormaya başladı. "Şu elimde görmüş olduğunuz ..." diye başlayarak pazarlama dünyasına dalma hedefim yok, baştan söyleyeyim. Benimkisi "denedik ve memnun kaldık" şeklinde deneyim paylaşımı.
Sevimli aslan yürüteç çok sevdiğiniz ve peşinden gittiğiniz bir kişilik olarak anılar dünyanızda yerini aldı. Ayakta kendi başınıza durmaya başladıktan sonra yürüteçi aldık. Kısa sürede ilginizi çekti. Önce Ozan sonra Emre çok başarılı manevralarla yürüteci kullanmaya başladı. Yürümenize daha doğrusu yürümek için gerekli özgüveni geliştirmenize katkısı olduğunu gözlemledim. Dedenizin de sizi her ziyarete geldiğinde "Haydi aslanı sürelim!" şeklinde peşinizde koşturması da etkili olmuştur kanımca. Sevimli aslan yürütecin müzikli ve ışıklı oyunları da sizi uzun süre eğlendirdi.
Tavsiye ederim.
"Tavsiye ederim" yazısı yazmanın vakti geldi de geçiyor. Bugüne bugün etrafımda yeni anneler olanlar çoğalmaya ve bana "ne yapmalı? ne almalı?" diye sormaya başladı. "Şu elimde görmüş olduğunuz ..." diye başlayarak pazarlama dünyasına dalma hedefim yok, baştan söyleyeyim. Benimkisi "denedik ve memnun kaldık" şeklinde deneyim paylaşımı.
Sevimli aslan yürüteç çok sevdiğiniz ve peşinden gittiğiniz bir kişilik olarak anılar dünyanızda yerini aldı. Ayakta kendi başınıza durmaya başladıktan sonra yürüteçi aldık. Kısa sürede ilginizi çekti. Önce Ozan sonra Emre çok başarılı manevralarla yürüteci kullanmaya başladı. Yürümenize daha doğrusu yürümek için gerekli özgüveni geliştirmenize katkısı olduğunu gözlemledim. Dedenizin de sizi her ziyarete geldiğinde "Haydi aslanı sürelim!" şeklinde peşinizde koşturması da etkili olmuştur kanımca. Sevimli aslan yürütecin müzikli ve ışıklı oyunları da sizi uzun süre eğlendirdi.
Tavsiye ederim.
İlk adımlar
Sevgili Ozan ve Emre,
Uzun zamandır yazamadım çünkü şifreyi unutmuştum ve bunun sonucu olarak sayfaya giriş yapamıyordum. Ha bir de "bakıcı" krizlerinden nasıl kurtuluruz diye babanızla ve tüm akrabalarınızla kafa kafaya vermiş plan yapıyordum. Yağmur duasına çıkılan çocukluk anılarından bakıcı duasına çıkılan yetişkinlik anılarına terfi ettik.
Sanmayın ki yazmaya değecek anılar biriktirmedik.
İlk doğumgünü partinizi düzenledik. Kadıköyde (babanızla tanıştığımızda ve evliliğimizin ilk yılında orada oturuyorduk) tüm aile üyelerimiz ve yakın arkadaşlarımızla bir araya gelip kahvaltı ettik. Doğumgünü kahvaltısını düzenlediğimiz mekana hamileyken de çok giderdim. Sizin için de tanıdık bir mekanda oldu ilk partiniz. Ballar, börekler, çörekler yedik. Kaloriler biz yetişkinlere oyuncaklar siz çocuklara yadigar kaldı.
Pastanız çok lezzetliydi ikiz tatlılarım. İki yaşına kadar şeker size yasak daha doğrusu zararlı olduğundan siz ne yazık ki pastanızın tadına bakamadınız. İleri ki yıllarda acısını nasıl olsa çıkarırsınız!
Bir kere çok şanslıyız ki son yılların en soğuk Ocak ayında güneşli bir gün ile mola verdik donmaya. Sizleri yanımıza alıp kendimizi attık hemen doğanın kollarına. Shenai ablanız ve eşiyle gölete gittik. Çok basit gibi görünen bu etkinlik sayesinde sizin hakkınızda 2, doğal yaşam hakkında önemli 1 bilgi öğrendim. Sizle ilgili olanlar: 1) Ördek, kaz, örümcek, deve kuşu kısacası hayvanlardan hiç korkmuyorsunuz. 2) Çok uslu ikizler olma yolunda babanızı ve beni her gün hayrete düşürüyorsunuz. Sosyalleşme maceranızda başarıyla ilerliyorsunuz. Doğal hayat ile ilgili de şunu öğrendim hayvansever prenslerim: 1) Kaz, ördek vb. göl hayvanlarının bir liderleri oluyormuş. Kafam kadar ekmek bile atsanız liderleri geri çekiliyoruz borusunu öttürdü mü hepsi anında sıvışıyor.
Neyse konu başlığına dönecek olursam, bir aydır yürüyorsunuz, ayaklı gazetelerim. İlk adım videolarınız mevcut ama ben temsili bir fotograf ile bu önemli gelişmeyi haber vermeyi uygun buldum. 1969 yılında Apollo 11'den aydaki ilk ayak izlerinin fotografları gönderildi dünyadakilere. Kendisi küçük ama insanlık tarihi için büyük bir adım olan aydaki ilk adımdan yıllar sonra bizim evimizde de insanlık için küçük ama bizim ailemiz için büyük adımlar atıldı. Emre ve Ozan artık kendi ayaklarının üzerinde durmaya başladılar. Durmakla da kalmadılar artık yürüyorlar!!
Uzun zamandır yazamadım çünkü şifreyi unutmuştum ve bunun sonucu olarak sayfaya giriş yapamıyordum. Ha bir de "bakıcı" krizlerinden nasıl kurtuluruz diye babanızla ve tüm akrabalarınızla kafa kafaya vermiş plan yapıyordum. Yağmur duasına çıkılan çocukluk anılarından bakıcı duasına çıkılan yetişkinlik anılarına terfi ettik.
Sanmayın ki yazmaya değecek anılar biriktirmedik.

Pastanız çok lezzetliydi ikiz tatlılarım. İki yaşına kadar şeker size yasak daha doğrusu zararlı olduğundan siz ne yazık ki pastanızın tadına bakamadınız. İleri ki yıllarda acısını nasıl olsa çıkarırsınız!
Bir kere çok şanslıyız ki son yılların en soğuk Ocak ayında güneşli bir gün ile mola verdik donmaya. Sizleri yanımıza alıp kendimizi attık hemen doğanın kollarına. Shenai ablanız ve eşiyle gölete gittik. Çok basit gibi görünen bu etkinlik sayesinde sizin hakkınızda 2, doğal yaşam hakkında önemli 1 bilgi öğrendim. Sizle ilgili olanlar: 1) Ördek, kaz, örümcek, deve kuşu kısacası hayvanlardan hiç korkmuyorsunuz. 2) Çok uslu ikizler olma yolunda babanızı ve beni her gün hayrete düşürüyorsunuz. Sosyalleşme maceranızda başarıyla ilerliyorsunuz. Doğal hayat ile ilgili de şunu öğrendim hayvansever prenslerim: 1) Kaz, ördek vb. göl hayvanlarının bir liderleri oluyormuş. Kafam kadar ekmek bile atsanız liderleri geri çekiliyoruz borusunu öttürdü mü hepsi anında sıvışıyor.

Kaydol:
Kayıtlar (Atom)