Bebekle uçağa binmek bir çok anne baba için stres yaratıcı bir durumken ikiz bebeklerle uçağa binmek korkutucu bir durum olarak algılanabilir. İstanbul-İzmir gidiş dönüş iki sefer yapmış tecrübeli (!) bir anne olarak izlenimlerimi ve ikizlerle ilk uçuş deneyimimizi paylaşalım istedim.
İzmir'e gidiş günümüz oldukça dramatik başladı. İstanbul'da adeta gök delinmiş ve bizlere "tatil için benden uzaklaşmak mı! Bir kere daha düşünün" der gibi ilahi mesajlar gönderiyordu çakan şimşeklerle. Aradığınız numaraya ulaşılamıyor şekerim: Emre ve Ozan bugün hayatlarında ilk kez uçacak! İstikamet İzmir!
Efi ile hava alanından giriş yaparken önce derin birer nefes aldık. Hava alanı girişte gülümseyen iki görevli bize yardımcı oldu, bizimle sohbet etti ve bebeklere de sevgi gösterisinde bulundu. Bebek arabaları el dedektörüyle arandı ve bebekler görevlilerin kucağında beklerken biz gerekli aramalardan geçirildik.
Check-in yaparken öğrendiğimize göre iki bebek yan yana uçakta seyahat edemiyormuş çünkü bebek maskeleri sadece cam kenarlarında varmış. Dolayısıyla bebekler cam kenarında oturmak zorundaymış. Bize arkalı önlü koltuklar verildi. Arkalı önlü oturmanın avantajını yaşadık. Arkalı önlü oturunca iletişiminiz kopmuyor. Elden ele biberon, emzik ve oyuncak yardımında bulunabiliyorsunuz. Eğer birbirinden kopuk iki yerde seyahat etseydik lojistik açısından sıkıntı çekerdik. İkizlerle uçuş yapacaklara arkalı önlü oturmayı öneririm. Yer belirlenme esnasında bebek arabaları için iki poşet teslim edildi. Uçağa binerken bu poşetlere bebek arabaları demonte edilerek konuluyor ve görevlilere teslim ediliyor.
Bekleme alanına girmeden önceki kontrolde de her şey yolunda gitti. Adeta super starlarla geziyorduk. Görevliler "ikizler mi? Ne tatlılar! İsimleri ne?" gibi soru ve yorumlarla bizlerle sohbet ediyor, o sırada da işlerimizi çabucak hallediyorlardı. Adeta rüyadaydık.
Uçağa binerken arabaları demonte ettim ve bu esnada da yer görevlisi yardımcı oldu. Uçakta önde ben ve Emre; arkada Ozan ve Efi yerlerimizi alınca başladı tatlı bir telaş: Yanımıza kim düşecek?
Ozanla Efinin yanına bir karı koca oturdu. Yol boyu ne sohbet ettiler, ne de şikayet.
Bizim yanımıza şen şakrak üç kadın yerleşti. Diğer sıranın koridor tarafına şarkıcı Yeliz, bizim sıranın koridor yanına Neslihan Yavuzcan ve hemen Emreyle benim yanıma da siyahlar içinde güler yüzlü bir kadın oturdu. Bizim yanımıza oturan dünya tatlisi kadının kim olduğunu çok sonra anımsayacaktım.
Bu şen şakrak gizemli kadın ilk önce Emreyi sevdi, onunla sohbet etti. İlk kez uçtuğunu öğrenince de hatıra kalsın diye fotografımızı çekti ve uçaktan iner inmez what's up ile bana gönderdi. Sıcak ve rahat tavırları bebeklerle seyahat etmenin stresini yaşayan bendenize adeta sakinleştirici gibi geldi. Bu şeker kişinin Neslihan Yargıcı olduğunu ben ancak uçaktan inmiş arabayla yazlığın yolunu tutmuşken anımsayabilecektim.
Uçuş öncesinde Emre ve Ozan için yeni iki oyuncak almıştım. Daha önce hiç görmedikleri yeni oyuncaklarla dikkatlerini çekmeyi başarmıştım. Oyuncakların yanı sıra uçuş güvenlik kartları ve ucuş dergileri de onların keyifli vakit geçirmesini sağlayan kurtarıcılarımız oldu.
Tüm uçuş boyunca emzikleri ağızlarındaydı. Emme hareketi küçük bebeklerde uçuş sırasında gerçekleşen basınç farkının yarattığı huzursuzluğu gidermek için önemli. Aynı nedenle kalkış ve iniş sırasında su içirmekte çok faydalı. Su gibi gidip geldik denir ya biz de ikiz bebeklerle olmamıza rağmen kuş gibi uçtuk gittik. Sıfır sorun sıfır stres :)
Keşke uçuş maceramız bu kadar olsaydı. Romantik-komedi tadında ünlülü, fotolu ve mutlu...
Dönüş maceramız ise tam tersi stresli, ağlamalı ve saygısız yolculu, iş yapmaz görevlili adeta korku-macera-gerilim tadında yaşanacaktı.
Adnan Menderes Hava alanına bismillah sinir harbi içine girdk. Daha girişte suratsız bir görevli arabaları demonte etmemizi söyledi. Biz gelirken böyle yapılmadı deyince de boş boş bakıp ama demonte etmelisiniz diyerek ilgisiz bir tavır takındı. Ben demonte işlemini yaparken bebeği ne yapacağım? Bana yardım etmelisin o zaman sevgili görevli. Bebeği kucağına almak istemedi, arabayı demonte etmeye yardım da etmek istemedi. E ne yapayım dört kolum yok ya? Emreyi kucağına zorla verdim ve arabayı demonte ederek kontrolden geçirdim. Aynı şekilde Ozanı kucağına verdim ve onun arabasını da demonte ederek kontrolden geçirdim. Check-in sonrası da aynı işlemi yaptırdılar. Üşenmedim saydım o akşam uçuş sonrası eve vardığımda tam 18 kere bebek arabası demonte edip takmışım.
Uçuş öncesi arabaları demonte ederken yardım eden olmadı. Eğer geliş uçusunda ki görevlilerin yardımını yaşamamış olsam demek böyle der susardım belki de. Fakat bir önceki uçuşta ne kadar yardımcı olduklarını gördüğüme göre en azından ufacık destek talep etmek hakkım diye düşündüm ve gördüğüm tek görevli olan hostesten yardım istedim. Boş gözlerle bakarak benim görevim yolcuları uçağa almak hanımefendi dedi ve gitti. Onunla iş tanımı yapacak vaktim yoktu zira zamana karşı yarışıyorduk. Hiçbir yer görevlisi de yardım etmedi. Sonradan sahneye giriş yapan ve yardım etmesi gereken yer görevlisi bitmek bilmez bir telefon konuşmasıyla çok meşguldu. Tüm bu esnada uçuş kartlarımızdan biri poşetle birlikte kaldırılmış ve uçağa binince yaşanacak olan yer sorununa adeta davetiye çıkarmıştı.
Nereye oturacaktık? Bu esnada kendini bilmez, suratsız (gerdirmekten ve detokstan suratı artık robotlaşmış) bir nine (eminim o kendisini genç kız hissediyordur) bize laf attı. Oturun artık falan diyerek. Hem de kucağımızda bebekler olmasına ve daha yerleşmemiş bir sürü yolcu olmasına rağmen (zira uçuş kalkış saatine daha vardı) Sonrasında kendisi yerini değiştirdi ve benim yanımda oturan kibar beye de "siz de yerinizi değiştirin de rahat yolculuk edin" diyerek aklınca bana laf soktu. O kadar konforlu yolculuk yapmak istiyorsan sayın bayan, business uç ya da kendi uçağınla seyahati dene. Biz bebekli aileler de ulaşım aracı olarak uçağı kullanacağız çünkü. Sevgiler.
Tüm bunlara inat Emre sessizce dönüş yolculuğunu tamamladı. Fakat Ozan pek de sessiz sayılmazdı. Yol boyu ses ve çığlık denemelerinde bulundu ve bol bol ağladı. İlk uçuşumuzdaki taktikler pek de işe yaramadı bu sefer. En azından Ozan üzerinde. Bir de üstüne hava alanı yoğunluğu nedeniyle on dakika uçak içinde bekledik. Lafın kısası, çok kötü olmamakla birlikte pek de kolay olmayan bir uçuş oldu bizim için.
Uçaktan indikten sonra hava alanı içi otobüsüne binmemiz gerekti. 21. yüzyılda parlayan yldızımız Atatürk Hava alanında kullanılan otobüslerin rampaları yokmuş bunu öğrendim. Bebek arabalarını sırtlayıp otobüse çıkarmamız gerekti. Haydi bebekler çok ağır değil, engelli ve yaşlılar seyahat ederken durum ne oluyor düşünmek bile istemiyorum.
Dileğim o ki; Bizi ve diğer ikiz anne/babalarını saygısız yolculardan, tembel görevlilerden, hava alanı yoğunluğundan ve teknoloji dışı kalmış araçlardan koru Yarabbi! Amin.