13 Kasım 2017 Pazartesi

Atatürk benim canımdır

Sevgili Emre ve Ozan,

Bir 10 Kasım'ı daha geride bıraktık Atatürk sever çocuklarım. Sizler için de bu seneki anma törenlerinin bir özelliği vardı. İlk kez arkadaşlarınızla birlikte sahnede şiir okudunuz.  Belki yıllar sonra bu şiiri tekrar okumak istersiniz diye not edeyim:

"Atatürk benim Atamdır, Canımdır kanımdır, Bitmeyen umudumdur. Uygarlık yolunda önderimdir, ışığımdır".

Ayrıca okulda öğretmenleriniz sormuş, Atatürk'e ne söylemek istersiniz diye. Ozan da cevap vermiş "Yurdumuzu nasıl kurtardın" diye sormak isterim.

Anma töreninden çok etkilendiniz. Zaten tüm hafta evimizde İzmir marşı çaldı durdu. Favori şarkılarınızdan biri de "Ölmedin ölemezsin!Onu da sık sık dinledik, siz de bol bol söylediniz. En son anma töreninden eve döndüğünüzde Ozan soruyordu, peki Atatürk ne zaman okulumuza ziyarete gelecek?

Yıllar geçecek ve sizin Atatürk sevginiz de sizlerle büyüyecek fındıklarım. Değişmeyen şeyler de olacak elbet. Her 10 Kasım sizlerle birlikte Atam'ızı sevgi ve minnetle anacağız. Her 10 Kasım ailecek dilimizden dökülecek "Atatürk benim canımdır!".


22 Ekim 2017 Pazar

İlizyon ile tanışma

Sevgili Ozan ve Emre,

Bu haftasonu başbaşaydık uğurböceklerim çünkü babanız işi nedeniyle yurtdışındaydı. Ben de elimden geldiğince sizlere eğlenceli bir haftasonu geçirmeye çalıştım. Cumartesi cimnastik antrenmanınız sonrası bir park gezisi ve Mete Ağabeyinizi ziyaret. Pazar günü ise son dakikada verilen bir kararla "ilizyon" ile tanışmanız. İlk kez sihirbazlık gösterisine gidişiniz...

Ben çocukken televizyon izlemeyi çok severdim fındıklarım. En çok da pazar günleri yayınladıkları yabancı sirk gösterilerini izlemeyi. Bir de sihirbazlık gösterilerini hiç kaçırmazdım. İşte ta o günlerden bir isimdir "Sermet Erkin". Bugün bir de baktım ki bu yılların eskitemediği usta ilizyonist neredeyse evimizin yanıbaşına kadar gösteri yapmaya geliyor. Tabii durur muyum, hemen alınan son dakika biletleri ve istikamet ilizyon! 

Bu arada yolda Ozan'ın anlattığı ve hepimizin çok güldüğü bir olayı da anlatmadan geçmeyeyim. Olay şöyle gelişmiş: Emre ve Ozan sabah erken okullarının kapısından içeri girmektelermiş. Emre'nin sınıfından bir kız öğrenci de tam o sırada babasıyla okul kapısının önündeymiş. Küçük kız şaşkınlıkla şöyle bağırmış: Bak baba, iki tane Emre var! 

Şimdi döneyim gösteriye. Son dakika biletleri olduğundan bizim yerimiz son sıranın bir önündeydi. Gösteri başlar başlamaz Ozan'ın bu duruma çok morali bozuldu. "Ama ben göremiyorum ki tam" diye oflayıp pofladı. Emrenin ise umrunda bile olmadı. O başından sonuna gösteriyi büyük bir dikkatle izledi. Allahtan gösterinin ortalarına doğru önlerde boş yerler gördüm de hemen daha ön sıralara geçebildik. İşte o zaman Ozan'ın da keyfi yerine geldi. Bir de ne olsun Sermet Bey'de seyircilerin arasına dalmaz mı! Hem de tam Emre ve Ozan'ın önüne gelerek onlara "Bakın bakalım, bu borunun içi boş mu dolu mu?" diye elindeki boruyu kontrol ettirdi. 

İşte o an ne kadar büyüdüğünüzün farkına bir kere daha vardım canlarım. Cuma günü takip ettiğim bir yabancı dizi de başrol oyuncusuyla ünlü bir film yıldızının bir sahnesi vardı, siz Sermet Erkin'in yanında merakla borunun içini görmeye çalışırken benim aklıma bu sahneden bir bölüm uçuşup geldi. Şöyle diyordu sahnede: "Komik aslında... düşününce zamanı. Kız kardeşin birkaç şarkı söylüyor ve yarım saniyeliğine eski günleri hissediyorum. Ve sonra bana diyor ki; siz küçükken birçok filmimi izlemişsiniz.......ve bir anlığına kendi çocuklarımı düşünüyorum. Onlar da küçükken, dağınık saçlarıyla, eşleşen pijamalarıyla ve tüm o şeylerle... ve yemin ederim çok net görebiliyorum. Kesinlikle onlara yetişebilir ve dokunabilirim gibi hissediyorum. Tecrübelerime göre uzun zaman önceydi diye birşey yok. Anlamı olan ve anlamı olmayan bazı anılar var. " Dilerim hayatınız tüm sevdiklerinizle anlamı olan anılarla güzelleşir. Zaman akıp geçiyor ama anlamı olan anılarınla sanki zaman yerinde duruyor. Galiba fındıklarım, zaman en büyük ilizyon. 

20 Ekim 2017 Cuma

Bir tane daha olsa

Sevgili Ozan ve Emre,

Geçtiğimiz günlerde babanızla beni gülme krizine sokan bir olay gerçekleşti. İstedim ki yıllar sonra da hatırlayalım ve gülelim.

Bir türlü geçmek bilmeyen inatçı bir öksürük nedeniyle her ikinizinde okula gitmeyip evde kalıp dinlendiğiniz günlerin sonuna gelinmişti. Okula gitmek istemiyorum lafını eden yoktu okulseverlerim fakat o kadar evde keyiften sonra okula gitmek ikiniz için de zordu besbelli. Emre bir türlü okula yanında götüreceği oyuncağı seçemiyor, odasında vakit geçirdikçe geçiriyordu. Ozan kapının hemen yanında daima duran iki küçük kırmızı sandalyenin birinde oturmuş ve ayakkabısı ile oyalanıyordu. Ve bizim çıkmamız lazımdı evden.

İşte böyle bir anda Ozan dedi ki "Keşke benden bir tane daha olsa, o okula gider ben evde kalırdım!"



9 Ekim 2017 Pazartesi

Sofia is calling!

Sevgili Ozan ve Emre,

Hayat her ne kadar sizin etrafınızda dönse de arada sırada babanla ben de kendimize ve birbirimize vakit ayırma telaşına düşüyoruz. İşte yine böyle hislerle bir kaçamak haftasonu yaşadık. İsterim ki sizler de ileri de sevgililerinizle -şartlar ne olursa olsun- ilişkinize emek harcayın, vakit ayırın.

Ben size şimdi bizim "kısa gezimizden" haberler vereceğim. Cumartesi sabahı Büyük Teyze ve Aya bizde kahvaltıdaydılar. Yedik, içtik ve öğlen herkes kendi evine dağıldı. Öğleden sonra babanızın ani bir iş gezisi çıktı. İstikamet Sofya! Hemen ayaküstü bir plan yapıldı ve sizler Aya'nın evine gidip kalmak konusunda çok istekli davrandınız. Olurdu olmazdı derken, ben de kendimi babanızla birlikte Sofya yolunda buldum.

Sofya küçük bir şehir. (Herhalde İstanbul'da yaşadıktan sonra dünyada bizlere büyük gelecek şehir sayısı azdır). Küçük dediğime bakmayın ben yapacak bir dolu şey buldum ve keyifli vakit geçirdim.Vitosha caddesinde alışveriş, parkta yürüyüş ve kitap cafede okuma ve kahve keyfi! Babanız işlerini hallederken bir de şehirde Free Tour yaptım. Şimdiye kadar değişik şehirlerde Free Tour yapmıştım fakat daha önce bu kadar iyisiyle karşılaşmamıştım.


Eğer ileride yolunuz Sofya'ya düşerse mutlaka şehre adını veren Istanbulda ki Hagia Sophia'nın benzeri olması amacıyla yapılmış kiliseyi ziyaret edin. Kendi şehrinizden bu kadar uzaklarda sizde ev hissi uyandırabilen az mekandan biri olmaya aday.

Sevdik seni Sofya, Emre ve Ozanla da seni ziyaret etme dileğiyle!


6 Eylül 2017 Çarşamba

Sinema Macerası

Sevgili Ozan ve Emre,

Bir önceki yazıda ilk yurtdışı deneyiminizi paylaştım. Madem ilklerden yazmaya başladık, ilk sinema maceranız hakkında bir yazı yazmanın zamanı geldi de geçiyor demektir.

Bu bahar bir pazar sabahı babanızla sizlere daha önce hiç yapmadığımız bir etikinlik içine girme kararı verdik. Neler yapmamıştık biz birlikte? İkimizinde aklına ilk gelen sinemaya gitmek oldu. Sizinle hiç sinemaya gitmemiştik. Bu geç kalmışlık aslında bilinçli bir kararın sonucuydu. Hem siz küçüktünüz, hem o kadar yüksek ses zararlı olur inancım vardı. Bir de çok uzun süreli sinema ya da televizyon izlemenizi istemiyorduk. Bizim evimizde televizyon sürekli açık olan bir alet değil, ailenin bir karakteri değil yani. Bu oluşturduğumuz bilinçli televizyon izleme alışkanlığına zarar gelsin istemiyorduk. Artık zamanıydı ama. Siz de hazırdınız,  biz de.

Varolan flmler içinde sizin yaşınıza uygun olan tek film Maşa ile Koca Ayı'ydı. Sinemaya gidildi, biletler alındı. Ve işte ailemiz pür dikkat Maşa'yı beklemeye başladı. O kadar beğendiniz ki filmi. İnteraktif olması sizi çok etkiledi. Hatta filmin sonunda çalan Barış Manço şarkısı ile diğer çocuklar gibi sizler de ayağa kalkıp dans ettiniz. Bir daha ki sinema maceranızda da şansınıza filmin sonunda izleyicileri dansa davet edecekler mi bilemiyorum ama siz çok sinema daveti alın uğurböceklerim.

5 Eylül 2017 Salı

Yaz tatili 2017

Sevgili Emre ve Ozan,

Bu yaz "çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?" sorunsalını tecrübe etmeniz düşüncesiyle sizi bol gezdirdik. Zaten çok okuyorduk, bu yaz da çok gezdirelim diye düşündük. Bu arada bendeniz de leylek sürüsünü havada gördüm, önümüzdeki seneden pek ümitliyim,  buradan da paylaşayım.

Temmuz ayı gelince sizler için "havuzlu ev" bizler için "halanızın evi" olan Fethiye'ye gittik. Kah marul ektiniz, kah çiçek suladınız, bol bol da yüzdünüz. Neşeniz kahkanız bol oldu. Babanız ile ben iki günlük Rodos kaçamağı yaptık, sizleri Fethiye'de emin ellere bırakıp.

Ağustos ayı kurban bayramı tatili efsanevi bir şekilde 10 gün olunca babanızın vizesi Cuma günü çıktı ve biz kendimizi Pazar günü valiz haırlarken bulduk. İstikamet Yunanistan. Toula Teyzenin evini kiraladık ve Evros yöresini arşınladık. Makri, Dikella, Alexandrapoli... İlk kez yurtdışı deneyiminizi yaşadınız. Kayıtlara geçsin. Aile albümümüze nice güzel fotolar, anılarımızda da nice güzel anlar eklendi.

Ozan "Toula bana "Gilin gilin" dedi" diye ısrar etse de teyzecik çat pat Türkçesi ile "gelin gelin" diyordu. Bu arada ilk English as a Lingua Franca ya da English as an International Language deneyiminiz de Toula ile yaşanmış oldu. Her ikinizde kendisine "My name is Ozan, My name is Emre" dediniz. Çok şükür, yabancı dil alanında da milli oldunuz artık.


Gittiğimiz her yere Spiderman, Flash ve Batman'de bizimle geldi. Bütün yaz bu kahramanlarla dolu geçti, bakalım seneye kimler olacak yanımızda?

Büyüdünüz be sevgili uğur böceklerim, sizlerle paylaşılanlar da büyüyor, ailemiz de artık maceralara atılma cesareti buluyor kendisinde. Bir daha ki tatile daha da eğlenelim, daha da uzaklara gidelim, olur mu?

Yıllar yılları kovalayacak ve de bir bakacağız "aileli" tatiller out, "arkadaşlı maceralar"  in. Varsın öyle olsun su kuşlarım, sizler hep anısı bol, dinlenmesi bol, öğrenmesi bol tatiller geçirin de...



1 Mayıs 2017 Pazartesi

Wilhelm Wundt

Sevgili Ozan ve Emre,
Şimdi sizlere anneanneniz ile ilgili anılarımda canlı kalan bir ayrıntıyı paylaşacağım. Dikkat kesilin:)
Anneanneniz bildiğiniz gibi felsefe grubu öğretmeniydi. O zamanlar felsefe, psikoloji, sosyoloji ve mantık dersleri "felsefe grubu" diye isimlendiriliyordu ve bu dersleri hep aynı hocalar veriyordu. Sizin anneannenizin esas eğitimi psikoloji alanındaydı. Bu nedenle en çok psikoloji dersi vermeyi severdi. Gerçi bendeniz kendisinden mantık dersi de aldım. Şaka değil, lisede benim mantık dersi hocam olmuştu. Ve bu dersi de çok başarılı bir şekilde anlatırdı ama o ayrı bir yazının konusu olsun.

Ben çok küçük yaşlardan beri öğretmeye çok hevesliydim. Ayna karşısında ders anlatmaktan tut, temizlik görevlisinin benimle yaşıt çocuğu Sabriye'ye ders anlatmaya kadar türlü denemelerim olmuştur. Ama öğretmenlik denemelerimin en zevklisi anneanneniz sınav kağıdı okurken onun notlandırışını izlemekti. Kendisi beni hep sessiz ol diye uyarırdı. Ben yanımda bir hesap makinesi bulundurur ve onun her souya verdiği notu girerdim. O kendi akıldan hesaplardı, ben de hesap makinesi ile toplardım ve ikisini karşılaştırırdık. Ne zevk değil mi?

Neyse, esas beni bu yazıyı yazmaya iten neden anneannenizin sınavlarında yıllar geçse de hep sorduğu bir soru. Boşluk doldurmacalı bir soruydu bu. "..........." ilk psikoloji laboratuvarını kurmuş ve ilk psikoloji dergisini çıkarmıştır.

Bu sorunun cevabı hep aklımdadır: Wilhelm Wundt. Hatta yılların birinde bir öğrencisi Wundt soyadını yanlış hatırlamış olacak Fundt yazmıştı da ben kıkır kıkır gülmüştüm.

Psikoloji ilmine ilginiz ne kadar olur bilemiyorum elbet. Fakat bu ismi unutmayın uğurböceklerim. Anneannenizin banko sınav sorusuydu o isim. Önemli şahsiyetlerdir, hem anneanneniz hem de Wilhelm Wundt.



24 Mart 2017 Cuma

İtfaiyeci Sam

Sevgili Ozan ve Emre,

Çocukken ne olmak isterdiniz? diye birileri sorarsa ileride sizlere, cevabınız konusunda bir sıkıntı yaşamayın diye yazıyorum. Siz büyüyünce "itfaiyeci" olmak istiyorsunuz minik kahramalarım. Itfaiyeci sevginiz bir çizgi film ile başladı: İtfaiyeci Sam.

İtfaiyeci Sam Ponty Penty kasabasının halk kahramanı. Sam her bölümde acil durumdan acil duruma koşarak komşularına yardımcı oluyor. Sam sizin de kahramanınız. Türkçe bölümlerinin yanı sıra İspanyolca ve İngilizce bölümlerini de aynı zevkle takip ediyorsunuz.

Yeni yılda Noel Baba'dan ne istiyorsunuz diye sorduğumuz da İtfaiyeci Sam İtfaiye Merkezi istediniz. Biz de babanızla bu isteğinizi Noel Baba'ya ilettik. O da sağolsun kırmadı bizleri ve size iki adet itfaiye merkezi getirdi. Çok mutlu oldunuz. Aylar geçti yeni yılın üzerinden hala daha en favori oyuncağınız İtfaiye Merkezi.

Babanız ve ben sizin itfaiye merakınızı birer deneyime dönüştürmek adını sizinle sık sık itfaiye merkezlerine gezi düzenliyoruz. İstanbul'da birçok itfaiye merkezine kısa ziyaretlerde bulunduk sizinle birlikte. İtfaiyeci Ağabeyleriniz de sizleri sevgiyle karşıladılar ve acil durumlarda ne yapılması gerektiği ile ilgili sizlere bilgi verdiler.

Bir de itfaiyeci kitaplarınız var. Kütüphanenizin en nadide parçaları. Kahraman İtfaiyeciler (İşbankası Yayınları) ve Arkadaşım İtfaiyeci (İşbankası Yayınları) sayesinde çok bilgi edindiniz. Geçtiğimiz haftalar da Oyuncak Mzüesine gittik. Bir de ne görelim, itfaiye arabası workshop'ı var. Hemen siz de katıldınız ve iki adet el yapımı itfaiye arabanız oldu. Çok da keyifli vakit geçirdiniz itfaiye arabalarınızı kendi ellerinizle yaparken! Bu ay içinde anaokulunuzda bahara merhaba partisi yapıldı. Sizler de bu partiye İtfaiyeci kostümü ile katıldınız.

İleride ne olursunuz bilmiyorum elbette, fakat itfaiyeciler gibi yardımsever olmanız en büyük dileğim.

19 Mart 2017 Pazar

Gomi Gomi


Sevgili gomi-sever Emre ve Ozan,

Bugün kü yazım "gomilemek" üzerine. İstedim ki siz büyüdükçe "kukla tiyatrosu" demeye başladığınız "gomi gomi" anıların tozlu raflarında yerini almasın. Bir dönem bıkmadan usanmadan gomileyen bir kişi olarak bendenizden başka kim bu sorumluluğu üstlenir ki?

Hayatımıza babanızın İspanyadan getirdiği iki kuklanın girişiyle sizin de gomilemek talebiniz başladı. O zamanlar tam olarak konuşamıyordunuz, o nedenle "konuştur" demek yerine "gomi" demeyi şeçtiniz. Ve bitmez tükenmez hikayeler başlamış oldu.

Kuklalardan pembe-sarı olanına Lili, mor-yeşil olanına Bobo dedik. Lili ve Bobo bazen çok iyi anlaşan kardeş oldular, bazen de iki iyi arkadaş. Kimi zaman yemek yedikten sonra boyları uzada mı diye heyecanlandılar, kimi zaman banyo sonrası saçlarına fön çektirdiler. (Banyo ve fön ikilisine de çok düşkündünüz o zaman) Hatta bir gün stajyer öğrencilerimden biri "çocuklara yabancı dil öğretimi" ders sunumunda kullansın diye üniversiteye bile bir günlük ziyarete gitmişlerdi.

Ben kısa zaman da usat bir gomi ustasına dönüşmüştüm. Hatta yakın çevremde "master of gomi" diye anılır olmuştum. Efi Teyzeniz de çok sık gomilemese de doğal yetenek olarak dikkatinizi çekmeyi başarmıştı. Rana Ablanız da bir stajyer titizliğinde her kim gomilerse can kulağıyla hikayesini dinliyor ve hikaye örgülerini çözmeye çalışıyordu. Bir süre sonra sizin her gomi talebiniz de daha da ustalaşmış bir şekilde gomilemeye başladı.

Artık bugünlerde kimse gomilemiyor drama-sever oyuncularım. Büyümeniz ve anaokuluna başlamanızla birlikte dil gelişiminiz de hızlandı ve artık siz kendinizi  çok doğru bir şekilde ifade edebiliyorsunuz. Gominin yerini de kukla tiyatrosu aldı. Hatta bugün Lili'yi biriniz Bobo'yu biriniz konuşturarak siz bana hikaye anlattınız. Ne mutluluk!